• Hesabım

Ahmet Büyükemre'yi Sevgi ve Saygıyla Anıyoruz

“İnsanlık tarihi boyunca, insanlara hizmet yolunda yaptıklarıyla yaşama değer katan, bilim insanları veya toplumun önde giden diğer bireyleri kendilerinden sonra gelenlere aydınlık bir yol açmışlardır.
Buluşlarıyla çözüm bekleyen hastalıkları yenen hekimler, keşifleriyle yaşamı kolaylaştıran bilim insanları, söz ve davranışlarıyla insanlığa ışık saçan kanaat önderleri, öğrencilerine esin kaynağı olan öğretmenler ve benzeri bir yaklaşım sergileyen diğer insanlar yaşama yaptıkları katkılarla bir ‘değer, olduklarını kanıtlamışlardır.” der İnsani Değerler Derneği…
Ahmet Büyükemre’de bir "DEĞER" olduğunu kanıtlamış çok kıymetli bir insandı. 
Babasını erken yaşta kaybeden çocuklar için İstanbul’da üniversite eğitimini tamamlamak çok zordur. Ahmet Büyükemre, bu zorlukları yaşayarak Türk Eğitim Vakfı bursu ile İTU Makine Mühendisliği bölümünü bitirerek başarılı bir iş adamı olmuştur. Karaman’ın gururu, önemli isimlerinden olmuştur. 
İKEV’in kız ve erkek öğrenci yurt binalarının yapımında maddi, manevi ve teknik katkılarıyla yaşamlara değer katan çok önemli kurucu üyelerimizdendi. 
İKEV Ailesi olarak ailemizin en kıymetlilerinden en büyük değerlerinden Ahmet Büyükemre’yi sevgi ve saygıyla anıyoruz…
Allah’ın Rahmeti Bol Olsun…
Ahmet Büyükemre'yi Ailesinden tanıyalım.
(Kasım 2015 İKEV Posta)
“Bugün canımıza veda edişimizin 65. Günü. Ailesi olarak yokluğuna ne alışabildik ne de yokluğunu kabullenebildik. Canımızın hastalandığı 26 Eylül 2015 tarihinden beri aile olarak ağlamadığımız tek bir gün bile olmadı. İlk zamanlar “Neden?” diye sorguladığımız anlar çok oldu. “Neden babamız? Neden bu kadar erken?” Sonraları bu sorular yerini çaresiz ve tarifsiz derin bir boşluğa bıraktı. 
Canımızın yokluğunun acısını onu kaybettikten ilk bir hafta sonra küçük torunu Ali’miz yürümeye başladığında anladık. Hastalanmadan bir gece önce kollarında uyuttuğu kıymetli Ali’si yürümeye başlamıştı ama dedesi o anı görememişti. Ve bundan sonra hiçbir özel ve güzel anımıza şahit olmayacaktı. Zihnimiz bu düşüncelerle darmadağın bir halde Ali yürüdü, biz ağladık... 
Genelde ailenin küçükleri hele de yıllar sonra dünyaya gelmişlerse anne babaları tarafından biraz daha hoşgörülü, aile içi kurallar daha esnetilerek, “tırnak içinde biraz şımarık” olarak büyütülürler. 
Canımız da ailesinin en küçüğü olarak yıllar sonra dünyaya gelmiş ama ne yazık ki onun şımarma lüksü hiç olmamış. Bir çocuk için en soyut kavram olan ölümle 8 yaşında babasını kaybedince tanışmış. Ve sonrası onun için hep maddi ve manevi zorluklarla geçmiş. Bu konularda konuşmayı çok sevmezdi ama gülerken bile güzel yeşil gözlerinde geçmişin o hüznünü görebilirdiniz. 
Canımız genelde duygularını pek belli etmezdi. Hele hele sıkıntısı veya üzüntüsünü hiç anlatmazdı, hep kendi içinde halletmeye çalışırdı. Koşullar her ne olursa olsun ailenin reisi, babası olduğu için bizlere karşı kendini hep güçlü göstermeye çalışırdı, bizi sıkıntılarıyla üzmek istemezdi. Duygularını anlatmak yerine yazmayı tercih ederdi. Özel günlerimizde bize hep güzel yazılar yazardı. Bu yazılarını önce bize telefonda okurdu. O, yazdığı yazıyı okurken bizler telefonun diğer ucunda sessizce ağlardık. 
Kendimizle ilgili vereceğimiz her türlü kararı ona danışırdık, çünkü o, konulara her seferinde farklı bir açıdan bakmamızı sağlardı. Ona danıştığımız konuyla ilgili o anda çok fazla yorumda bulunmaz üstünden bir gece geçmesini bekler, ertesi gün mutlaka kararımızla ilgili doğru ve yanlış gördüğü her noktayı, kendi hayatından da örnekler vererek tek tek masaya yatırırdı. 
Ali doğmadan önce sağlığıyla ilgili çok fazla endişelerimiz oldu. Bir gün canımız bizim olumsuz düşüncelere sahip olduğumuz bir anda bize bir hikaye anlatmaya başladı. Anadolu’da bir kadın düşünün dedi, hiç planlamadığı halde son çocuğuna hamile kalmış, doğum kontrol yöntemi yok, aile ve toplum baskısından çocuğu aldırma şansı yok. Tek çaresi bebeği düşürmek. Bebeği ilkel yöntemlere düşürmeye çalışıyor ama bir türlü başarılı olamıyor. Anne karnındayken hiç istemediği için sürekli bebeği negatif enerjiyle besliyor. Çocuk dünyaya geliyor, maddi ve manevi tüm zorlukların da etkisiyle çocuk hep istenilmediğini, yeteri kadar sevilmediğini hissederek büyüyor. Sizce bu çocuk büyüyünce nasıl biri olur diye bize sordu. Biz de psikopat olur herhalde dedik. İşte o çocuk benim dedi... Bir daha bu konuyla ilgili hiç konuşmadık…
Bu canımızın bizimle ilk defa paylaştığı özel anlarından biriydi. Hep geçmişin hüznünü içinde barındıran canımız hayatındaki tüm zorluklara rağmen başarılı bir öğrencilik hayatı geçirmiş ve iş hayatında saygın bir konuma ulaşmış.
Annemizle birlikte geçmişin hüznüne bir perde çekmiş ve biz kızlarıyla birlikte 38 yıl süren mutlu bir beraberlik yaşamış. 
Anne ve baba herkesin hayatında olmazsa olmazlardan… İkisinin de yeri çok ayrı. Ama kız çocukları için babaların yeri çok daha başkadır. Her kız çocuğunun olduğu gibi bizim de ilk aşkımız babamızdı. Onun attığı her adım, ağzından çıkan her söz bizim hayatımızı şekillendirdi, onun takdirini toplamaktı hep amacımız…
Babam bizim en iyi arkadaşımızdı hiç çekinmeden onunla her şeyi konuşurduk. Bize her konuda liderlik eder, akıl verirdi. Okul ve iş hayatında onun desteğiyle bir yerlere gelmemizi hiç istemezdi. Bize hep babanıza güvenip yola çıkmayın, kendi başınıza ayaklarınızın üstünde durun, tökezlerseniz arkanızda ben dururum mesajını verdi. Kısacası balık yemeyi değil balık tutmayı öğreten bir babaydı. 
Canımız çok titiz, disiplinli, duygusal, zeki ve aynı zamanda çok da eğlenceli bir adamdı. Kitap okumayı, seyahat etmeyi, dostlarıyla vakit geçirmeyi çok severdi. Tarih, kişisel gelişim ve felsefe kitaplarını tercih ederdi. Okuduğu kitapta beğendiği satırların altını çizer, eve gelince önemli bulup altını çizdiği satırları mutlaka bize de okurdu. En son okuduğu ama tamamlayamadığı kitabı bulunca içimiz acıdı. Kitabın adı “Ölüm ne yana düşer?” di. 
Biz birbirine çok bağlı bir aileyiz. Biz dördümüz birlikte yeri geldiğinde dertleşir ağlar, yeri geldiğinde çok güler, eğlenir dik. Hangi baba sırf küçük kızı seviyor diye Acıbadem’deki ofisinden elinde ortancalarla metroya binip Kadıköy’de vapur iskelesinin önünde kızına sürpriz yapmaya gitmiştir ki? Ya da hangi eş dünyanın bir ucunda Bali’de kaldığı otel odasındaki havuzun üstünü sabah 7de orkidelerle kaplayıp eşinin uyanmasını beklemiştir? 
Bizim için bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Yaşayacağımız güzel şeylerde bile hiçbir zaman eskisi kadar coşkulu sevinemeyeceğiz. Hep bir yanımız eksik kalacak. Zamanla acımız hafifleyecek, duygularımız evrilecek, ama o hep yüreğimizde en derinlerde hiç kapanmayacak bir boşluk olacak kalacak. Hep bize bıraktığı güzel anılarda hatırlanacak, ismi torunu Ahmet Emre ile yaşayacak. 
Küçükken bir şeye üzüldüğümüzde ya da sıkıldığımızda annem bize hep “Unutmayın siz Ahmet Büyükemre’nin kızısınız” derdi. 
O zamanlar bu sözün anlamını çok idrak edemezdik. Zamanla büyüdükçe babamla olan ilişkimiz derinleştikçe bu sözün anlamı da derinleşmeye başladı. Hele de babamın hastalığı ve vefat döneminde etrafımızdaki sevgi çemberini görünce bu sözün anlamı kat kat arttı. Evet şimdi çok daha büyük gururla söylüyoruz biz eşsiz, bilge ve yeri hiçbir zaman doldurulamayacak olan “Ahmet Büyükemre’nin kızları ve eşiyiz”!! 
Büyükemre soyadıyla bu dünyada üç bayan olarak kaldık ama biliyoruz ki başta oğulları diyoruz artık Mehmet ve Mert olmak üzere, akrabalarımız ve siz can dostlarıyla birlikte biz artık kocaman bir aileyiz. Biliyoruz ki sizlerden aldığımız bu güçle birbirimize kenetlenerek canımızın bize hep öğrettiği gibi doğrudan ayrılmadan, imkanlarımızın gölgesinde değil gerçeklerin ışığında onun izinden yürüyerek yolumuza devam edeceğiz ta ki bir gün onunla buluşuncaya kadar…”
Ailesi

İlgili Görseller
Paylaş