• Hesabım

Hantallaşan Bedenler

Yazar: Ali Algın
Hantallaşan Bedenler

Her yıl okul çocukları gibi eylülü beklerim, ağustosta başlar heyecanım, genellikle eylül de giderim vatana.

Vatanımın havasını, suyunu, kokusunu, köyümün kahvesinde dost sohbetlerini özlerim. Balkona oturup kahvemi yudumlarken, Karadağ’dan esen poyrazının serinliğini, beş yıldızlı otellerin klimalarından daha çok ferahlık veren rüzgarını özlerim.

Bazen bu özlemler içinde burukluk, hüzün yaşarım.

Eski köyüm canlanır gözümde. Her yıl biraz daha özümüzden, değerlerimizden kaybettiklerimiz gelir aklıma, bir üzüntü kaplar ruhumu.

 

Elbette hala eski geleneklerine bağlı, çalışkan insanlarımız var. Ama azalmış. O eski saygılar, sevgiler yavaş yavaş tükeniyor. İnsanlar tembelleşmiş, bedenler hantallaşmış.

Kışın metrelerce kar, bahar yağmurları yağardı. Bahar ile Deliçay’dan sular gelirdi. Köprübaşı göl olurdu. Kahveden çıkar Karaman yolundan Köprübaşı’na ayaklardık. Yaşlısı, genci gurup gurup gezer, taa Nuri’nin kuyuya kadar gider, gelirdik.

Hotamış Gölü deniz gibiydi, Suğla Gölü su dolardı, bulutlar yağmurlu, toprak verimli, tohumlar bereketliydi.

Tarla zamanı, uzak yere gidince mazot israf etmeyelim diye, sabaha kadar tarla eder, yatı yatardık. Yedek mazot götürür tarla bitinceye kadar köye gelmezdik.

Banka, borç bilmezdik. Bankadan borç ile traktör alan birkaç kişiyi geçmezdi.

Düğünler kız evinde olur. Çalgıcılar oğlan evinde çalar, söylerdi.

Düğün günlerinde kız evinin önünde dolaşır, kızlara bakardık.

Sevdiğimize türkülerle haber salardık..

Kış akşamlarında komşu komşuya sokağa giderdi. Sokaklarda insan sesi duyulurdu. Uzun kış gecelerinde hikayeler dinlenir, masal kitapları okunurdu.

Kılbasan belediye kahvesinde, ağaçların gölgesinde sohbetimiz güzeldi. Çaylarımızı yudumlarken vakit birden ikindi olmuştu. Hafif bir serinlik çökünce, benim gibi yurtdışında yaşayan, çocukluk arkadaşıma dedim ki, ‘hadi gardaşım eski günler gibi Köprübaşı’na doğru yürüyelim, ayaklarımız açılsın’ dedim..

Yüzüme baktı..

‘Valla çok isterdim gardaşım ama görenler ‘kafayı bozmuşlar’ derler diye korkarım. Yürümeyelim’ dedi. Çok haklıydı arkadaşım. Çünkü yürüyen kalmamış ki..

Çinlilerin yürüyerek veya bisikletle gittiği fabrikalarda üretilen, akülü engeli sandalyelerine sağlamların bindiği, 500 metrelik yere motosikletle gidilen yerde, biz yürürsek deli diyebilirlerdi. Evden kahveye kadar yürüyenleri kınadıkları bile oluyordu..

İnsanlar bir birinden soğuyor. Kalpler de açan sevgi çiçekleri soluyor. Bu arada dünyada hızla ısınıyor, iklimler değişiyor.

O eski bulutlardan eser kalmamış, karlar yağmaz. Deliçay coşmaz olmuş. Köprübaşında, Suğla’da, Hotamış’da sudan eser kalmamış.

Üstünü kuruttuğumuz yerin, tabanına saldırdık, yerin altıda bitmek üzere. Toprak yorgun, tohumlar bereketsiz. İsraf, müsrif almış başını gidiyor. Tarlaya gidiyor 2 saat sonra çay içmeye kahveye geliyor. O gereksiz yere yakılan benzini, mazotu boş verelim.. Havaya bıraktığı karbon monoksit gazının çevreye verdiği zararı bilmiyor.

Ne yürüyenlerden, ne eski günlerden, ne de eski düğünlerden eser kalmış. Düğünler salonda bir garibanın bir yılda kazanamadığı parayı, bir gecede vererek yapılıyor.

Her şey gösteriş, her yapılan, desinler diye yapılır olmuş. Ne eski sevdalar ne de o sevdalara yazılanlar kalmış.

İnsanlar kitap okumayı, o kitaptan, kağıttan gelen hoş kokuyu unutmuş. Yürümez olmuşuz bedenler hantallaştıkça, beyinde tembelleşmiş.

87 yaşında ki Hollandalı okuyor, tek ayağı ile sekip, sekip bisiklete atlayıp dolaşıyor. Bizim 60 yaşındakiler yerinden kalkamıyor Hollanda da adam 67 yaşında emekli oluyor, hemen bir hobi bahçesi kiralıyor. Sabah gidip akşama kadar orada bir şeylerle uğraşıyor.

Bizimkilerde akşama kadar siyasetle ve birbiriyle uğraşıyor. Günlük en aşağı 10 bardak çay ile 20 kesme şeker tüketiyor.

“İşleyen demir ışıldar” demiş Atalarımız ama bizim pek ışıldadığımız söylenemez. Hollandalı arkadaşa, Türk atasözlerinden bahsederken, bizim çok atasözlerimiz var dedim.

Hangi konularda, dedi.

Mesela “Ayağını yorganına göre uzat” dedim.

‘Bunlar gibi birçok atasözlerimiz var’ dedim..

 

Hanımı hemen kalktı, kağıt kalem aldı geldi.

Ali yazacağım bunu “Ayağını yorganına göre uzat” sayfalarca yazı ile anlatılamayan konuyu, bir cümlede anlatan bir atasözü dedi. Bizim Atalarımız dediğini, elin Hollandalısı anladı, unutmamak için yazıyor. Biz de Atalarımızın dediğinin tersini yapıyoruz.

Türk insanı ayağını yorgana göre uzatmayınca, borca, faize alıştırıldı. Ürettiğimizden çok daha fazla tüketir olduk. Tükettikçe hantallaştık, hantallaştıkça yürümeyi unuttuk. Halbuki yürümek her yaşta yapılabilen en güzel spordur. Peygamberimiz S.A.V. diyor ki.

“Şüphesiz namazdan en çok sevap kazanacak insanlar, uzak mesafelerden camiye yürüyerek gelenlerdir” Ne yazık ki bizde yürüyerek geleni kınar olduk. Biz o kadar uzakta da değiliz, biraz yürüsek olmaz mı?

Paylaş